7 Temmuz 2013 Pazar

Uzlaşı

Uzlaşı-2

Bu konuda benim hala kafa karışıklığım devam ediyor, bilgilerim ya da düşüncelerim uçuşuyor. uçuşan haliyle yine de paylaşırsam, Nil Karaibrahimgil'in Bronzlaşmak şarkısında belirttiği gibi uzlaşma, önce kişinin kendisi ile başlıyor demek uygun olur düşüncesindeyim. 

Kişinin kendisine, varoluşuna yüklediği anlam ve değer yanında atfettiği roller, sosyal rolleri içinde kendini konumlandırışı çevresiyle kurduğu ilişki ve etkileşimleri de uzlaşmayı pozitif ya da negatif etkileyen önemli bir kriter değil midir?

 Bu, kişinin kendini varlığı ile ilgili ne kadar değerli hissettiği, sahip olduklarını geliştirme ve bu potansiyelini çevresiyle paylaşma yanında çevresini de geliştirme isteği değil midir?

Uzlaşma,  gerek bireysel gerekse toplumsal varoluşumuzla, hem kendimizi hem de toplumu ileriye götürecek bir bakışsa, uygar olabilmenin bir ölçütü değil midir? 

Uzlaşma, kişiyle başlar ve çevresiyle devam eder. Uzlaşma, gelişmektir, farklı bakış açılarına karşı empatik olabilme yanında potansiyelleri kullanabilecek gelişimi gösterebilmektir. Geliştikçe kişi ve toplumlar güçlenir. Bu da düşünmekle ve düşünceyi geliştirmekle olabilir. Bu düşünceleri paylaşabilmektir, konuşabilmektir, müzakere edebilmektir. Birbirlerinin ihtiyaçlarını görebilmek ve bu ihtiyaçlara göre ortamı düzenleyecek kararlar ya da insiyatifler alabilmektir. Bu, büyümektir, olgunlaşmaktır, yaratmaktır, üretmektir, sevmektir, saygı duymaktır. 

Bu ortamı sağlayan nedir? İşte dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz bence. Kişinin kendi varoluşun kabul etmesi ve kendini geliştirmesi noktasına. "Kişi, kişiler ve toplum" 

Üstün Dökmen, "Varoluş, Gelişmek, Uzlaşmak" (2000) kitabında, karşı karşıya gelen kişilerin ne tür çözüm yolları bulabileceği ile ilgili bir Covey'in sınıflamasından bahsetmiştir:

  • Kaybet-Kaybet
  • Kaybet-Kazan
  • Kazan-Kaybet
  • Kazan-Kazan
Bu çözümlerin ayrıntılarına girmeyeceğim. Ancak önemli olan her iki tarafından da kazanabileceği bir uzlaşı ortamı yaratacak bakış açısını yerleştirebilmektir. Bu bakış açısı birbirine saygı ile başlar. "Senin varlığını kabul ediyorum." Farkılığa saygı, birbirini kabulle oluşur. Hepimiz birbirimizle bir etkileşim halindeyiz, "sen ve ben, biziz. Biz de toplumuz. Ozaman karşılıklı nasıl yaparsak mutlu edebiliriz ve mutlu olabiliriz?" 

Bu bakışı yaratmak çok mu zordur? Bugün yaşananlar, uzlaşmadan çok uzaklarda gözükmetedir bana. O zaman biz toplum olarak bunu yaratamamış mı oluyoruz? Bunu düşündükçe hayal kırıklığım artıyor. Bireyselliğin yoğun olduğu bir ortamda "kazan kazan"dan çok uzak bir bakış açısındayız demektir. Bu, önce "ben", sonra "sen"dir. 

Ama inancımı kaybetmiyorum çünkü bu bakış açısına sahip, uzlaşmaya açık kişilerin bu toplumda olduğunu biliyorum. 

















Hiç yorum yok:

Problem Çözme Süreci - 2