30 Temmuz 2017 Pazar

BİR GEMİ KALKAR BU LİMANDAN!


Demir almak zamanı gelmişse bu zamandan
Meçhule doğru bir gemi kalkar bu limandan.
Dizeleri ile devam eden Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” şiiri herkes için çok bilindiktir. Çok sevdiğim şiirlerden biri olması yanında Hümeyra’nın yorumu da her dinlediğimde beni çok etkiler. Şiir farklı bir anlamı içeriyor olsa da şu an aklımdan geçenleri düşünerek farklı bir duygu ile yorumluyorum bu dizeleri.
Ebeveyn olmak bambaşka bir boyut. İçgüdülerle hareket edip bazen mantığı devre dışı bıraktığınız, zaman zaman aklın ve duyguların karıştığı bir rol.
Mesleğimden dolayı anneliği daha kolay kotaracağımı hep söyleseler de böyle bir şey yok. Bir şeylerin eğitimini almak, tecrübe etmek, annelik gibi bir alanda duyguların devreye girmesi ile farklı bir boyut kazanıyor. Anne olmak başka bir şey, psikolog ya da psikolojik danışman gibi o alanın uzmanı olmak bambaşka bir şey. Hepimizin farklı farklı rolleri var. Evde rollerimiz değişiyor, kimimiz anne kimimiz baba kimimiz kardeş rolüne bürünüyoruz. Evde işler,  profesyonel roller üzerinden işlemiyor, hiç birimiz müdür olarak ya da avukat ya da doktor olarak devam etmiyoruz evdeki sürecimize.  Böyle bakmayı da samimi bulmuyorum açıkçası.  
Anne rolümle aile içinde çocuklarımla benim de yaşadığım farklı süreçler olabiliyor. Böyle deyince her zaman ki gibi  “mum dibine ışık vermezmiş.” Ya da “terzi kendi söküğünü dikemiyor demek ki!” gibi yorumları şimdiden duyabiliyorum. Evde profesyonel olmak değil, anne baba olmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çocukların her şeyden öte anne ve babaya ihtiyaçları var. Bu noktada ben de kapıdan girdiğim an, hatalarımla, yanlışlarımla, tüm duygu süreçlerimle sıradan bir anne oluyorum.
Lafı çok uzatmayayım. Neden bunları anlatıyorum? İki çocuk annesi olarak, doğdukları andan itibaren pek çok süreçleri ben de çocuklarımla yeniden deneyimliyorum. İki çocuğumdan biri olan oğlum, ergenlik süreçlerini yaşamaya başlamış 13 yaşında bir delikanlı artık. İlk çocuk olması nedeniyle, ergen anne babası olmayı onunla beraber biz de hayatımızda ilk’ler içinde deneyimliyoruz. Bu yazımı sadece kendi gözlemleri olan bir psikolojik danışman gözüyle değil,  anne tarafımı da işin içine katarak yazıyorum. Hem anne hem de mesleki tarafımla bildiğim ve deneyimlediklerimi içimden geldiği gibi çok da düzenlemeden özetlemek istedim.
Fiziksel değişimler yanında, son birkaç aydır sosyal ve duygusal değişimler daha da hızlandı. Birkaç satır önce dediğim gibi kanının deli dolu aktığı zamanlar. Bir ebeveyn olarak bu değişimlere ayak uydurabilmek için bize de bir uyum süreci gerektiğini düşünüyorum. Literatürü okuyup takip etsem de, 18 yıldır ergenlerle bir ara da olup danışmanlık yapsam da anne olarak, kendi öz deneyimimi yaşamak bambaşka bir tecrübe.  Benim de çıkmaza girdiğim, oturup kara kara düşündüğüm, kafama taktığım, kendimi sorguladığım zamanlar oluyor.
Yanımda boyum kadar bir oğlumun olması bambaşka bir duygu. Baktıkça ne zaman bu kadar büyüdü? diye kendime sormadan duramıyorum. Gururla karışık mutluluk yanında, şu yaşa kadar sakin, uyumlu, temkinli bir çocuk olmasının getirdiği rahatlık, yakın ve sıkıntısız bir iletişimimizin olmasının keyfinin yerini çok kısa bir süre içinde araya giren mesafeler, evde iki yabancıymışız halleri, azalan iletişim, çoğalan karşı tavırlar, kendince aldığı kararları uygulama deneyimleri ve yavaş yavaş kontrolün azalmaya başlaması girince, bu yeni süreci sindirmeye; “Şimşek McQueen hastası küçük oğlumun adam gibi karşımda dikilmesine alışmaya çalışıyorum. Teorik olarak biliyorum ama duygusal olarak bu yeni durumu anneliğimle tecrübe ediyorum.
Zaman zaman evdeki işlerin planladığım ya da düşündüğüm gibi gitmemesine duyduğum öfkelere, duygusal olarak uzaklaşmasına karşı yaşadığım burukluğa, güvenliği ya da öncelikleri ile ilgili hissettiğim kaygılara, söylemeden kendince aldığı kararlar sonucu yaşayacağı olası olumsuz sonuçlara karşı endişelerime,  inatlaşmalarına ya da karşı gelmelerine yönelik kızgınlıklarıma, çabuk geçen zaman, hızla büyüyen çocuklarımla beraber kendi adıma yaş alma sürecim ve kendi gençliğimin giderek orta yaşa dönmesine yönelik duygularım da eşlik edince iyice karışıyorum. Anneliğin getirdiği bu karmaşıklığı benim de sindirmeye ihtiyacım oluyor. Benim içimde de kendi adıma sorgulamalarım artıyor. Değişimleri düşününce hüzünlendiğim de oluyor. Onlar çocukluktan çıkmanın hüznünü bizler de gençliğimizi geride bırakmanın hüznünü bir arada yaşıyoruz. Ergenliği biraz da karıştıran biz ebeveynlerin de kendi yaş dönemleri ile ilgili kendi içlerine dönmeleri oluyor. Yani çocuklar ve ebeveynler olarak,  bir başka limana doğru yol alırken geride bıraktıklarımızla beraber yeni yaşayacaklarımıza da yelken açıyoruz. Bilinmeyene, meçhul olana doğru.
Ergenlikle beraber, artık oğluma eskisi gibi sarılamamanın, ortak alanlarımızın azalmasının hüznünü daha bir hissediyorum. Ailenin yerine arkadaşların geçtiğini biliyorum ve arkadaşların artık merkezinde olduğunu, bir zamanlar ki yakınlığımızı düşünerek özlemle izliyorum. Bazen çok gergin olup yanına bile yaklaşılamıyor, dinlemek ne mümkün, bir de bildiği gibi hareket edebiliyor. Her şeyi kendisi biliyor havalarında tepkiler verip iki keçi gibi inatlaşırken bulabiliyorum kendimi.
Bazen de süt dökmüş kedi gibi yakınıma yanaşıyor. Çok rahat konuşup, birbirimizle paylaşımda bulunabiliyoruz eski günlerdeki gibi. Bazen yaşadığını anlatırken kafasının ne kadar karışık olduğunu görünce annelik duygusu ile şöyle değil, böyle olsa deyip koruyucu bir tavırla önüne atlamaya hazırlansam da sonra farkedip tutuyorum kendimi. Bir yandan yakınlık isteyip bir yandan uzak olmaya ihtiyaç duyduğunu, kendinin de bu duygu ikilemi içinde karışmış olduğunu ve bazen ne yapacağını bilmediğini çok net hissedebiliyorum. Kimliğini oluşturma sürecinde bizlerden uzaklaşmaya, ayrı kalmaya ihtiyaç duyduğunu, yetişkin olma yolunda kendi kendine ayakta durma çabalarıyla yaptığı yanlışları veya bile bile duvara çarpma girişimlerini annelik duygularıma gem vurarak seyretmek çok kolay olmuyor. Zaman zaman yaptıkları, yaşadıkları karşısında, nutkum tutulup kaygı ve kızgınlık duygularımla kendimi yesem de, düşe kalka büyüyecek diyerek çoğunlukla sakin kalmaya çalışıyorum.
Öncelikle her ergenin farklı bir karaktere sahip  ve ergenlik süreçlerinin birbirinden farklı olduğunu bilerek her süreci bireysel değerlendirmek önemli ancak benim gözümden ve dilimden ne yapabiliriz? Sorusuna şu tiyoları verebilirim.
·         Bizim yakınlaşmak istediğimiz değil, onun duygusal olarak yakınlaşmak istediği ve hissettirdiği zamanları anlamaya ve o zaman yakınlık isteğine karşılık vermeye çalışmalıyız.  
·         Belli zaman aralıklarıyla bir araya gelebileceğimiz aile ritüelleri oluşturmak, aile içi iletişimi destekleyecektir. Ama bu paylaşım zamanlarınız iletişiminizi etkileyecek telefon, vb. ‘den bağımsız olmalı. Tamamen birbirinizi dinlemeye odaklanacak zamanlar olmalı. Bu ortak programlarımıza ailedeki herkesin uymasını beklediğimizi hissettirmeliyiz.   Bazen bizim oğlumuz da ailece oluşturduğumuz ortak rutinlere gelmemek ya da katılmamak için mırın kırın yapıyor ama aldırmamaya çalışıyoruz. Sonra katılıp da keyif alınca duygusunu çaktırmamaya çalıştığını da fark ediyoruz. Kendi kendine kalmak istediği ya da gelmek istemediği farklı durumları beraber konuşup isteğine saygı duymaya özen gösteriyoruz.
·         Zor da olsa, artık anne baba olarak hayatının merkezinde olmadığımızı kabul etmemiz gerekiyor. Ortak oluşturduğumuz sınırlar içinde ergen çocuğumuza alan bırakmak ve sürekli bu alana müdahale etmemek de iletişimi karşılıklı rahatlatacaktır.  Kendine ait alanlarda kendini yetişkinliğe dönüştürecek farkındalıklarını artırıp kendini tanımaya ve tanımlamaya çalıştığını hatırlamamız önemli.  Kısaca her şeyi görsek de görmemeye, duysak da duymamaya çalışmak gerekiyor.
·          Hem mesleki deneyimlerim hem de her iki cinsten olan çocuklarımdan gözlediklerim iletişim tarzı anlamında erkek kız farkı muhakkak ki oluyor. Ergen annesi olarak diyebilirim ki, çok konuşarak, çok soru sorarak sürece dahil olamayacağımızı anlıyorum. Şunu gözlüyorum, az ve öz konuşmak ve soru sormak,  paylaşım konusunda daha rahat adım atmalarına yardımcı oluyor. Sorularımı anlamak için sorduğumu düşünsem de, sorguladığımı sandığı ya da bir şeyleri ona anlatmak için konuştuğumda, kafasında dır dır yaptığımı veyahut biraz heyecanlanıp yüksek perdeden konuştuğumda kızıp tepki verdiğimi düşündüğü zamanlar olabiliyor,  o zaman da geçiştiriyor ya da kendini kapatıyor, anlatmamayı tercih ediyor. O yüzden “ne olursa olsun en yakınındakiler bizleriz, istediğin zaman buradayız, her ne olursa olsun gelip bizimle paylaşabilirsin.” mesajını vermek, paylaşmak için yanımıza geldiğinde yargılamadan, eleştirmeden iyi bir dinleyici olup, ne anlatmaya çalıştığını anlamaya çalışmalıyız. Bazen telaşlı anne babalar için ergenin konuşmasını beklemek, o gelmeden hafiyelik yaparak durumu anlama girişimlerine neden olabiliyor. Paylaşması için beklemek hiç kolay olmasa da, özeline saygı duyarak, konuşmaya zorlamadan ilgi alanlarını, meraklarını takip ederek, sohbet zamanlarında kendimizden konuşarak iletişim alanlarını hep açık tutmaya  çalışıyoruz. Anneler olarak bizler babalara göre daha hararetliyiz, arada babalar sakinliği öneriyorsa dinlemeyi öneriyorum. J
·         Ergenlerle paylaşım, ortak etkinlik alanlarında daha rahat olabiliyor. Yürürken, beraber spor yaparken,  arabada giderken, yemek yerken, yüzerken göz kontağı da az olunca karşı tarafın tepkilerine odaklanmadığı için daha etkili iletişim kurulabiliyorlar.  Oturup sohbet edelim kısmına icazet etme konusunda istekli olmayacağını bilerek alınganlık yapmamak gerekiyor.
·         Evde birilerinin duyguları yoğunlaştığında ortalığı sakinleştirecek birlerinin olması bu dönemde önemli çünkü duygusal med cezirlerde karşılıklı yükselme şansımız olmadığını yaşayarak görüyorum.  Tepkilerini kişiselleştirmeden o anda sakinliği korumak ve sakinlediğinde konuşmak en iyi noktalardan biri. Verdiği tepkiler karşısında benim de hararetlendiğim zamanlar olsa da, kendi kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. Yanından uzaklaşıyorum, konuşmayı hemen bitiriyorum.  O da bunu istediğini hissettiriyor. Öyle bir durumda yanında kalıp kendimi anlatmaya çalıştıkça daha da geriliyoruz. O anda arada giden tenis topunu durdurması gereken kişiler, yetişkin olarak bizleriz. Ama yaşanan duruma göre tepki vermek, sınırı koymak önemli bir nokta. Nerede durması gerektiğini göstermeye ihtiyaç duyuyorlar, istemiyor gibi gözükseler de. Kızdıysak kızgınlığımızı, üzüldüysek üzüntümüzü, uyulması gereken bir kuralsa uymasını açık ve uygun bir dille hissettirmeyi önemsiyorum. Her ne olursa olsun hiçbirimiz robot değiliz. Tabi ki ebeveynler olarak bizler de kızacağız, üzüleceğiz, yaşadığımız duyguyu açıklıkla göstereceğiz. 
Duyguların da paylaşılmasının aradaki etkileşimi geliştirdiğini düşünüyorum. Dans ederken birbirimizi yönlendirmemiz gibi, bu yönlendirmeyi ancak paylaşarak yapabiliriz. Son dönemde anne babalar çocuklarıyla yaşadıkları olaylarda duygularını ya da sınırlarını göstermemeyi sabırlı davranmak olarak tanımlıyorlar. Ben öyle olmadığını düşünüyorum. Yaşanan olay karşısında yüzünüz hissettiğinizi göstermiyorsa bu, sahte bir ilişkiyi de beraberinde getiriyor. Ben buna poker face etkileşimi diyorum. Neyse bu başka yazının konusu olsun diyelim.
Anne babalar olarak ergenlerden önce, esas bizim ebeveyn olarak bu sürece kendimizi hazırlamamızın önemli olduğunu yaşadıkça görüyorum. Karşımızda hala küçük çocuğumuz olmadığını, büyüyüp geliştiğini ve bir yetişkine dönüştüğünü kabul ederek bizim manevralarımızı revize etmemiz gerekiyor.  Kendimizi eğitmemiz, “ben ne yaparsam, iletişimimiz daha rahatlar?” gibi kendimizi ara ara değerlendirmemiz önemli.   
Hem fiziksel olarak hem de duygusal olarak kapıların kapanmasına, biz ebeveynlerden kendilerini soyutlamalarına, sırlarının, sınırlarının olmasına, karşımızda yetişkin olma yolundaki kimlikleriyle durmalarına bizim alışmamız gerekiyor. Ne kadar çabuk alışır ve sürece kendi yaşantılarımızın telaşı ve duygularından bağımsız dahil olabilirsek karşılıklı bu dönemi rahatlatırız.
Kendimi biraz sorguladığımda, bir şeyleri kaçırmamak adına, kolay takip edebilmek adına, kontrolü sağlamak, korumak, belki de anne baba olarak çocuğumuz gözünde var olan otoritemize sahip çıkmak adına bizler panik olup verdiğimiz tepkilerle süreci gerebiliyoruz. Ergenlik, çocuğumuzun, bir ilizyon içinde gözümüzün önünde ortadan kaybolup sonra yetişkin olarak geri döneceği bir süreç. Dağıldığı, raydan çıktığını düşündüğümüz zamanlar olsa da, temel aile iletişimi, etkileşimi iyi olan her ergen toparlanıp yoluna devam ediyor, o yüzden sakinliğimizi koruyabilmemiz önemli.  
 Benim de anne olarak kaygılarımın arttığı dönemlerde eşimin baba gözüyle beni rahatlattığı gibi diyeceğim o ki;  “Rahat olun, çocuğunuzun halledeceğine inanın.” Bu süreçte ebeveyn olarak tedirgin olmamız gayet normal ama her şeyin yoluna gireceğini bilerek sakin kalabilmeli, her davranışı, her tepkiyi, her yapılanı irdelememeli, sınır ve kurallar çerçevesinde hayatı deneyimleyip yaşamasına biraz da bağrımıza taş basarak fırsat vermeliyiz.
Teknenin uzaklaşması ve yeni limanlara yelken açması gerekiyor. Yeni bir limana doğru giderken bazen çıkan rüzgarla boğuşup alabora olmamaya çalışması,  bazen durağan deniz de sebat ederek yoluna devam etmesi ve bu süreçte teknenin aldığı darbelerle baş etmesi gerekiyor. Bize düşen ise tekne, suda ilerlerken sahil güvenlik rolü üstlenebilmek, sahilden dürbünle denizde yol alan tekneyi gözlemek ve ara ara yön verecek çerçeveyi oluşturup iletişimi kurmak. Bununla beraber en önemlisi onlara güvendiğimizi, ne olursa olsun yanlarında olduğumuzu ve sevdiğimiz hissettirmek.

Bizim gemi limandan uzaklaşmaya başladı ve açık denizlere doğru yol alıyor. 

Hiç yorum yok:

Problem Çözme Süreci - 2