9 Haziran 2014 Pazartesi

Atılan Zarlar


 

 

 
Tarihten bildiğimiz gibi Sezar, işgale giderken “Alea iacta est- zar atıldı” sözünü söylemiştir.

Bir sohbet sırasında babamdan Sezar’ın hikayesini duyduğumda, ilgimi çeken noktasıyla değişim sürecinde olan bir kişi olarak düşünmeye başladım:

Doğa bile aynı kalmıyor. Yaşam değişiyor, dönüşüyor.  Aslında hepimiz için yaşam içinde öyle veya böyle zarlar atılıyor ve yaşantımız şekilleniyor. Değişim, realitemizin doğal bir parçasıyken değişimi kabul etmek her zaman kolay olmuyor. Çünkü biz insanoğlunu diğer canlılardan ayıran yaşama atfettiğimiz anlamlar ve duygular oluyor. Duygu yoğunsa kabulleniş de zaman alıyor. Değişimler, insanın deneyimlerini artıran ya da var oluşunu destekleyen süreçler olarak bizi etkiliyor.

Bizler, anne karnına düştüğümüz andan itibaren değişiyoruz ve dönüşüyoruz. Ancak yıllar geçtikçe değişimlere karşı esnekliğimiz neden azalıyor? Çocuklar değişimler karşısında daha açıkken, büyüdükçe değişimler bizi niye korkutuyor? Değişimlerle karşılaşıp deneyimlerimiz artıkça aslında daha esnekleşmemiz gerekirken niye daha az değişim isteği duyuyoruz? Deneyimler, daha güvenli limanlara sığınmayı ya da stabil kalmayı mı daha cazip hale getiriyor? Bu soruların tam cevaplarını bulabilir miyiz? bilmiyorum.

Yaşamın ne kadar rotasını çizmeye çalışsak da yollar olması gereken şekilde yine bizi götürüyor. Suyun kendi yolunu bulması gibi. Bizim için zarlar atılıyor ve yaşamamız gerekeni yaşıyoruz. Yaşadığımız her şeyin bizde oluşturduğu bir etkisi var. Çocuklarımız da bunun iz düşümünü yaşıyor.

Bir düşünür de şöyle diyor; “hayatta kalmamızı sağlayan ve başarıyı getiren şey, değişimlere ne kadar açık olduğumuzdur.”

Çocuklar öncelikle bir düzene ihtiyaç duysalar da, değişimlere karşı belki deneyim azlığından belki de zihin daha tam fikirlerle, ön yargılarla ya da yönlendirmelerle şekillenmediğinden daha esnek ve aslında donanımlıdırlar. Nasıl bir ironiyse!!! Ancak onları en güvendikleri yakınlarının tepkileri, değişimler karşısındaki duruşları şekillendirir ve onlar da kendi içlerinde bir sistem oluşturmaya, davranış repertuarlarını geliştirmeye başlarlar. ( doğuştan getirdikleri yapıya ek olarak) Güvendikleri insanların duruma karşı gösterdikleri reaksiyonlara göre olaylara anlam atfederler. “Bu durum korkulması gereken bir durum ya da böyle bir olayda kaygılanmalıyım.“ gibi kendilerince yaşantıları anlamlandırırlar.

Bu yaşantılardan biri de, değişimlere karşı olan duruşumuzdur. Yaşanması olası bir değişimde, “Değişimler ya da yaşantılar karşısında çocuğum ne hisseder?” den öte bence “ yaşananlar karşısında ben ne hissediyorum?” ile başlamak bizi daha geliştiren bir nokta olacaktır. Aynı uçaklarda önce oksijen maskenizi kendinize sonra çocuğunuza tutmak gibi. Önce siz kendinizi duygu ve düşüncelerinizle pişirmelisiniz ki sonra çocuğunuza değebilin. Çünkü biz yetişkinlerin birer yansımasıysa çocuklarımız, kendilerini var edebilmeyi de böyle öğrenebileceklerdir. 

Yaşam bizi farklı yönlere götürüyor, götürecek, götürmeli de ama atılan zarlara göre neyi nasıl yaşayacağımız ya da yaşatacağımız bizim elimizde!

 

 

Hiç yorum yok:

Problem Çözme Süreci - 2