Yaz mevsiminin son günleri.
Sahildeyim.
Etrafı seyrediyorum.
Sekiz on bir yaş aralığında bir grup çocuk gözüme ilişiyor.
Adı “Kırlangıç” olan
kayığın üzerinde saatlerdir oyun oynuyorlar, denize atlıyorlar, dalıyorlar,
çıkıyorlar. Müdahalesiz, yönlendirmesiz nasıl da hayal güçleriyle,
yaratıcılıklarıyla sınırsız oynuyorlar. Seyretmekten büyük keyif alıyorum.
Yaratıyorlar, hayali olanı oyuna çevirirken, aklındakini
eyleme dökerken aynı zamanda sosyalleşiyorlar, eğleniyorlar, iletişim
becerilerini geliştiriyorlar, sorun ya da çatışma anında anlık fikir üretip
farklı önerilerle sorun çözme becerilerini devreye sokuyorlar, ayrıca fiziksel
olarak ciddi bir efor sergiliyorlar.
Bu bahsettiğim sahnenin her dakikasında bir yaratıcılık var,
spontanlık var.
Yaratıcılık deyince, sıklıkla sanatsal bir yetenekten bahsedildiği düşünülür. Yaratıcılığın sadece sanatsal etkinliklerle ilgili olmadığını aynı zamanda yaşamda var oluşun önemli bir yapı taşı olduğunu belirtmek isterim.
Yaratıcılık deyince, sıklıkla sanatsal bir yetenekten bahsedildiği düşünülür. Yaratıcılığın sadece sanatsal etkinliklerle ilgili olmadığını aynı zamanda yaşamda var oluşun önemli bir yapı taşı olduğunu belirtmek isterim.
Yaratıcılık ve spontanite iç içe iki kavramdır. Spontanite”,
eski - yeni ya da belirsiz durumlara karşı uygun tepkiler verebilme becerisidir.
Duyguları ifade etme, problem çözme, strateji geliştirme, anlık çözümler getirebilme,
karar verme, yaşanan olay ya da durumları yönetebilmenin kısaca yürütücü
işlevler dediğimiz becerilerin zemininde hep yaratıcılık ve spontanlıktan bahsedebiliriz.
Yaratıcı tarafımızı eyleme dökerken, spontan yönümüz, kendimizi ifade edişimizdir.
Yani yaratıcılığı gösterebilmenin aracı spontanitedir. Bu iki kavram birbirini
tamamlar.
Prof. Dr. Türker Kılıç bir yazısında, yaratıcılığı; “bilinç,
seçim yapabilme, yaratıcılık ise bu bu seçimin daha önce seçilip yaşanmamış
olmasıdır. Yani daha önce yapılmamış bir seçimdir. “ şeklinde açıklar.
Her bebek doğduğu andan itibaren, yaratıcı ve spontan doğar.
Ama karşılaştığımız çevre ve tutumlar, var olan potansiyelimizde belli
yönlerimizi ön plana çıkarırken, bazılarını da köreltir. Bir insan yaşama
geldiği andan itibaren uyum sağlamak
için, kendini ortaya koymak için çok farklı
şekillerde ifade yolları oluşturur, denemeler
yapar, bu anlamda çocuklar yetişkinlere göre daha esnek, daha spontan ve
yaratıcıdırlar. Asıl bu işlevle doğmak değil, yaratıcı ve spontan işlevleri
geliştirerek yetişkinliğe yol almak önemlidir.
Anlam olarak tam Türkçe karşılığı olmasa da ingilizcedeki
“survive” kelimesi bahsettiğim bu bakışı anlatan bir kelimedir bence yani “survive”
“hayatta kalmak” için yaratıcı ve spontan olmak durumundadır insanoğlu.
Yaratıcılık nasıl gelişir?
Bebek doğar ve anne- bebek arasında oluşan ilk ilişki, ilk spontan etkileşimdir, spontan
olmak durumundadır çünkü anne, bebeğinin ihtiyaçlarını, tepkilerini
gözlemleyerek, bebeğin ihtiyacına yönelik anlık karşılıklarla, doğal anne çocuk
ilişkisinin sağlıklı gelişimine katkı sağlar. Ebeveyn bebeğin, sonra çocuğun, sonra ergenin
kendi doğallığı içinde kendi akışı ile yol almalıdır. Ebeveyn, kendi beklenti, istek ve ihtiyaçları
doğrultusunda bebeğiyle arasındaki etkileşimi yönlendirmeye çalışırsa, var olan
ilişki, anneden bebeğe yönelik tek taraflı yaşanan bir etkileşim oluşmasına,
çocuğun mutsuz olmasına ve hatta yaratıcı ve spontan tarafların da körelmesine
sebep olur. Bu etkileşim, bebek büyüyüp
çocuk hatta ergen olduğunda da devam eden bir süreç olduğu için önemlidir. Çünkü
çocuk kendini var eden duygu, düşünce ve tutumlarını ifade edebileceği
ortamlarda yaratıcılığını geliştirir.
Müdahaleci, otoriter, eleştirel, mükemmelliyetçi, kontrollü,
çok yapılandırılmış, esnekliğe yer bırakmayan ortamlarda yaratıcı yönlerimiz
gelişmez. İster helikopter ebeveyn deyin, ister kar küreyici ya da kanguru
ebeveynlik deyin, son dönemde karşılaştığımız bu ebeveynlik yaklaşımları ile günümüz
çocuklarının spontan ve yaratıcı yönleri gerilemiş durumda. Duygusunu tanımayan, kendini ifade etmekte
zorlanan, hep özel muamele görmek isteyen, sorun çözmekte bağımlı, sabırsız bir
nesilden bahsederken, bu yaklaşımların etkisini göz ardı edemeyiz. Bazı tanımlamalar bizim yaklaşımlarımızdan bağımsız oluşmuyor.
Anne ya da çocuğa bakım veren kişilerin çocuğun cesaretini
kırmadan kendini ifade etmesine, yaşına uygun sorumlulukları
almasına,karşılaştığı yaşsal sorunlarla baş edebilecek yönlerini
kullanabilmesine, yaşadığı dünyada var olabilmesini sağlayan orjinal taraflarını
ortaya koymasına kısaca doğalında hareket etmesine rehberlik etmelidir.
Yapılan son zeka araştırmaları şu ilginç sonucu ortaya
koymaktadır: 1950’lerden bu yana IQ seviyesinde 20 puanlık bir artış olduğu
görülmektedir. Ancak zekanın bazı yönlerinde düşüş yaşandığı saptanmıştır. Yani
kısa süreli bellek puanları yükselirken, çalışan bellek puanlarının düştüğü keşfedilmiş. Çalışan bellek, bilgiyi kullanmak ve bir şey yaratmakla ilgilidir.*
Başka kuşaklar ile ilgili sosyal bir çalışmada, son dönem kuşağın,
iş hayatına atıldıklarında yaşadıkları mutsuzluktan bahsediyor ve bu
mutsuzluğun temeline baktığımızda aslında yaratıcı, spontan yönlerin temel
oluşturduğu farklı fikirlerin üretilebileceği kişiler arası etkin diyaloglar
kurma, sebat, sabır gösterme gibi farklı özelliklerin yeni kuşakta çok
gelişmediği üzerinde duruluyor.** Bu durumu kuşaklar arası fark olarak
algılamanın yanında sebeplerini karşılaştıkları tutumlar ve çevreninde etkisi
ile değerlendirmek önemlidir.
Kendi orjinalliği
içinde çocuğun, yaşamı, var olan
çerçevede tanıma, anlama, karşılaştığı durum ya da kişilere uygun tepkiler
verebilmesi konusunda cesaretlendirilmesi önemlidir. Anne babaların, çocukları
belirli kalıplara sokmadan, fikirlerini ya da duygularına eleştirel
yaklaşmadan, performans kaygısı geliştirecek bir tutum oluşturmadan, yaşına
uygun yaratıcılığı destekleyecek toleranslı ortamlar yaratarak, şimdi ve
burada’ya odaklanarak an'da kalmaya yardımcı olmaları önemlidir. "Eski köye yeni adetler
getirme”lerine fırsat vermek ve bundan rahatsız olmamaktır. Bazen aykırı
olmalarına izin vermektir.
Deniz Altınay'ın; “Yaratıcı ve spontan olduğumuz sürece mutlu
oluruz, aksi takdirde kendimizi tekrar eden robotlar haline geliriz. “ sözü çok
anlamlıdır.
Hatırlamamız gereken önemli bir nokta; çocuklarımızı
yetiştirdiğimiz gelecek, kişiliğin yaratıcı yönlerinin üzerinde ön plana
çıkacaktır.
Yararlanılan Kaynaklar:
*Prof. Dr. Kılıç Türker, “Beyin Nasıl Düşünce ve Zihin Oluşturur?”
yazı serisi, Herkese Bilim ve Teknoloji Dergisi, 2018
Altınay Deniz, “Psikodramada, Yaratıcılık, Spontanite ve Ruh
Sağlığı” yazısı
**Akurgal, Ali, "İş Arayan Yeni Kuşak", Herkese Bilim ve Teknoloji Dergisi, 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder