7 Temmuz 2019 Pazar








                     Bağımlılıktan Bağımsızlığa  Çocuklar ...


photo by. julia kuzenkov






Bir süredir, kaygı problemi ile görüşmeye gelen çocuk ve ergenler dikkatimi çekmeye başladı. Bu kaygının sebepleri üzerine düşünüyorum. Kaygının pek çok sebebi olabilir. Gözlemlerimden kaygıyı arttıran son dönem kaynağın, anne baba tutumları ile daha bağlantılı geliştiğini ifade etmeliyim. 

Bu konuda aldığım notlara ya da okuduğum makale, kitaplara ve geçmiş deneyimlerime göz attığımda, aslında aynı temel nokta gündeme geliyor: özgüven, bağımsızlaşma-bireyleşme süreci. 

Anne babalar çocukları adına sorumluluk üstlenince ya da olumsuz sonuçlardan kaçınmaları için çocuklarını korumaya çalıştıkça özerklik gelişmiyor, başkasına bağımlılık artıyor, kişinin kendi kendine kalınca yapamama, başaramama ya da üstesinden gelememe ile sonuçlanan davranışlarıyla özgüven olumsuz etkileniyor. 

Okuduğum bir yazıda, Judith Viorst Gerekli Kayıplar (Necessary Losses) yazısında " Bazen çocuklarımızdan ayrılmanın çok güç olduğunun ve onlara gereğinden fazla bağlandığımızın farkında olmayabiliriz. İşte bu durum, bizim çocuklarımızdan ayrılırken duyduğumuz sıkıntıyı onların duyduğu sıkıntı haline getirebilir." demiştir.

Sevgili anne babalar,
Anne baba rolünde mükemmel olma gibi bir misyon edinmek, çocuğu başarılı kılan varlık olmak, eksiği hemen gören ve tamamlayan olmak, imkansız olanı halletmek gibi yaklaşımlar çocuğu geliştirmiyor aksine patolojileri artırıyor. Özgüveni etkiliyor, çocuğu başarma duygusu ile karşılaştırmıyor aksine çocuğu güçsüzleştiriyor. Çocukların her şeyi olma çabası ise kaygıyı ciddi anlamda etkiliyor. 

Çocuğunuzu her alanda korumak, kontrol etmek, bulunduğu ortamlara onun adına müdahale etmek, onun hatalarını görmezden gelmek, onun adına düşünmek, konuşmak ve eyleme geçmek çocuğu düşündüğünüzün aksine güçsüzleştiriyor ve bağımlı hale getiriyor. 

Örneğin; çocuğunuz keyfi bir şekilde okula gitmediği günlerle ilgili olarak okul yetkililerine farklı aktarımda bulunmak ya da öğretmeninden çocuğunuzun vermiş olduğu notu değiştirmesini istemek, yanlış ya da kabul edilemez davranışları ile ilgili çocuğunuzla yüzleşmek yerine bu davranışları haklı çıkaracak nedenler bulmak, arkadaşı ile yaşadığı bir problemde devreye girmek, çocuğunuz verilen bir sorumluluğu yapmak yerine oyalandığında ya da son anda bir şikayet geldiğinde onu yerine yaparak onu sorumluluktan kurtarmak, arkadaşı ya da öğretmeni ile bir sorun yaşadığını belirttiğinde olayın tümünü dinlemeden ve öğrenmeden, hemen inanıp taraf tutarak sürece dahil olmak, sevmedi ya da mutlu olmadı diye okulu değiştirmek  gibi benzeri pek çok örnek vererek korumacı olmakla ilgili resmi zenginleştirebiliriz. 

Bu ve benzeri örneklerden birini bile yapıyorsanız çocuğunuzun size bağımlı hale gelmesine ve iç disiplinini, özerklik, yaratıcılık, sorumluluklarını alacak bakış açısının gelişimini etkilediğinizi söyleyebiliriz. 

 Hep yinelediğim bir şeyi tekrar etmek istiyorum; eksik ya da yoksunluklar gelişimin önemli bir parçasıdır ve ruhsallığı zenginleştirir. 

Yıllar önce, okuduğum Landfried'in bir yazısı (1991) beni çok etkilemişti.  Şöyle diyordu:       "Çocuklarınızın hayatında "güçsüz bırakan destekçiler" olarak değil, "kendi kanatları ile uçmalarını sağlayan anne baba ve eğitimciler" olarak yer edinmek için çaba gösterin.  

Bağımsızlık ve özgüven için, çocukların yanlarında yetişkinler olmaksızın hayatın zorlukları ile baş edebilecek şekilde yetişmelerini sağlamız lazım. Bunu sağlayamadığımızda en küçük zorlukta kaygı artar. 

Özyeterliliği kapsayan uyum sağlayabilme, problem çözme, esnek davranabilme, özgüven, ilişki yönetimi gibi alanların tümünü kapsayan bir destek verebilmek için, her türlü ihtiyacı gideren anne baba rolünden çıkmak, düzen sağlamak, öğretmek, tartışmak, soru sormak, gözden geçirmek, sınır koymak, teşvik etmek, seçimler sunmak, sorumluluk vermek gibi yaklaşımlar gelişime katkı sağlar. 

Çocuğunuza saygı duyun. Çocuklar yetişkinlerin düşündüğünün aksine çok daha esnek ve beceriklidir. Aslında çocukların da belli bir muhakeme gücüne sahip olduklarını bilmelisiniz. Çocuğunuzun ruhsallığını kabul etmek ve çocuğunuzu yaşına göre karşılaştığı durumlar karşısında farklı ortamlara uyum sağlayabildiğini ve büyüdüğü için takdir etmek, gelişimine en büyük katkıyı sağlayacaktır. Yapılması gereken, çocuklarınızı dinlemek ve onlardan bir şey öğrenebileceğinizi hissettirmektir. 

Olumlu değerleri vurgulayın. Çocuğunuzun neleri yapamadığına değil, neleri yapabildiğine odaklanın. Çocuğunuzun güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olun. Hatalarından ders almalarını sağlayın. 

Çocuğunun sizi sinirlendiren davranışlarının farkında olun. Çocuklar hangi yaşta olursa olsun, anne babalarının nelere kızdığını, nelerden dolayı çileden çıktığını çok iyi bilirler. Geçmişte sizi kızdıran ve kışkırtan bu davranışları yapıcı bir biçimde kontrol edebilirseniz, duyguyu yönetebilmesine de yardımcı olursunuz. 

Sizin nasıl bir örnek olduğunuzu gözden geçirin. Çocuklar işten kaytarmayı, sorumluluktan nasıl kaçılacağını ya da sorumluluk bilincini anne babadan öğrenir. Kendi sorumluluklarınızı siz de başkalarına devretmeyin. Sorunları çözmek için zaman ayırın. Başkalarını görevlendirerek çocukların sorumluluklarını almalarını engellemeyin. Unutmayın, evdeki süreci yönetmek, sorunları çözümü konusunda sorumluluk almak, siz anne babaların görevidir. Bakıcıların, büyük anne baba  ya da okuldaki öğretmenlerin değil.  

Gelişim süreçlerini iyi bilmek önemli.  Çünkü yaşa göre baş edilmesi öngörülen sorunlar ve kazanılması gereken gelişim görevleri vardır. Büyürken çocukların onları geliştirici ortam ve fırsatlara ihtiyaçları vardır. Gelişimsel süreçler içinde yaşanacak deneyimlere fırsat verin. Aynı zamanda yaşa göre belirgin bir düzene, beklentilere, sınırlara, gelişimlerine katkı sağlayacak geri bildirimlere ve iyi rol modellere ihtiyaçları vardır. 

Çocuğunuzun sorunlarla kendi kendine mücadele etmesini bekleyin. Çocukların sıkıntılarla, zorluklarla, yoksunluklarla, çatışmalarla nasıl mücadele edileceğini öğrenmeleri için anne babaların çocuklarının sorunlarıyla doğrudan kendilerinin ilgilenmemesi önemlidir. Anne baba olarak sizler çocuklarınıza çatışma karşısındaki duruşunuzla, problem çözme konusunda yaklaşımlarınızla örnek olarak gelişimlerine katkı sağlayabilirsiniz. Çatışma, olsa da bağlar devam ettiğini gösterin. Çatışma yaşamak olumsuz bir şey değildir. Bazen bazı şeyler çözümsüz kalabilir ama hayatın devam ettiğini göstermek ve bu durumda neler yapılabileceği üzerinde durmak önemlidir. 

Landfried (1991)  aynı yazısında hayatın bizlere öğretebileceği deneyimlere saygı göstermeliyiz diye de ekler. Çocukların da önüne geçerek ya da korumak adına yaptığınız her müdahale yaşayacakları ve gelişimlerine katkı sağlayacak deneyim ve derslerin engellenmesine sebep olacaktır. 

Montessori, bağımsız olmadığı sürece kimsenin  özgür olmadığını ve aslında kendisine hizmet edilen kişinin özgürlüğü kısıtlanmış kişi olduğunu belirtmiştir. Ayrıca "Bana hizmet edilmesini istemiyorum çünkü ben güçsüz değilim." düşüncesi üzerine hareket edilmesini de eklemiştir. 

Özerk ve kendi ayakları üzerinde durabilen bağımsız nesillere!



16 Eylül 2018 Pazar

Okul Başlarken...





Sevgili Anne babalar,
Okulların açılma mevsimi geldi. Yine tempolu bir dönem başlıyor.
Hangi yaşta ya da sınıf seviyesinde olursa olsun, her okul açılışı çocuklar için yeni bir başlangıçtır. Okul konusunda çocuklardan çok daha heyecanlısınız. Çocuğunuz için her şeyin iyi olmasını, başarılı, mutlu olmasını istiyorsunuz.
“Her horoz kendi çöplüğünde öter.” sözünü çok severim. Çocuklar için okul, aileden sonra onların en önemli sosyal alanlarıdır. Okulun kendi çöplükleri olduğunu düşünürsek orada işleri kendileri yürütebilmeleri için sizin desteğinize ihtiyaçları bulunmakta.
Öncelikle çocuklarınızı çok önemsediğinizi ve hayatınızdaki her şeyi durduracak ya da erteleyecek ve çocuğunuzun her şeyi olacak kadar çok sevdiğinizi biliyorum.  Bu nedenle kendinizden zaman, enerji, para, meşguliyet  açısından pek çok fedakarlık yapıyorsunuz.  Aslında böyle büyük fedakarlıklar sizleri yıpratırken onların da farkında olmadan gelişim alanlarını etkiliyor. Bazen kaş yapalım derken göz çıkarma durumuna dönüşüyor. Önce ebeveyn ve çocuğun bu kadar iç içe geçmişliğini bir ayıralım. Çocuğunuzun alanı,  sizin alanınız ve ortak alan olarak kombine edilmesi herkesi rahatlatacaktır. Sizin birincil alanınız çocuğunuzun sosyal alanı ve okul değildir. Okul çocuğunuzun kendi birincil alanıdır. Okulu ve çocuklarınızın öncelikli yaşamlarını kendi birinci alanınızdan çıkarıp kendinize, hobilerinize ya da kendi ilgilenmek istediklerinize zaman ayırın. Çocuğunuzun kendi alanı içinde yaşadıkları size de yansıdığı için sizi de etkileyecektir ancak o alanda birinci sorumlu kişi çocuğunuzdur.  Okul,  hangi yaşta olursa olsun, çocuğunuzun birincil alanıdır, bırakın, o alanı kendisi yürütmeyi öğrensin.

Sabırlı olun, İlk günden, ilk saatten hemen her şeyin sizin istediğiniz, beklediğiniz düzende ve akışta gitmesi hiç kolay bir durum değildir. Öğretmenleriyle, arkadaşlarıyla bir ahenk oluşturması için sabırlı olun. Dans pistine çıktığınız anda partnerinizle belli bir uyumda dans edebilmeniz, birbirinizin dilinden anlayabilmeniz için birbirinizi tanımanız, birlikte  çalışmanız ve vakit geçirmeniz gerekir. Çocuklar için de bu durum geçerlidir. Dışarıdan müdahale ettikçe o ortamın doğallığı ve akışı bozulabilir.
?( Yeni bir işe başladınız ya da yeni bir spor merkezine, vb. Uyum süreciniz nasıl geçer? Yakın çevrenizden nasıl bir destek beklersiniz? )

  Zaman tanıyın. Çocuğunuz kendini en rahat hissettiği alan olan evine geldiğinde, duygularını en ham şekilde ifade eder. Çocuklar bu konuda daha rahattır. Duygusunu öyle veya böyle gösterir, rahatlar, yola devam eder ama anne babalar anlattıklarına takılıp yetişkin bilişselliği ile çocuğun aktarımlarını farklı yorumlayıp müdahale edebilirler.  Size olan aktarımları üzerine duruma hemen müdahale etmeyin. Yaşananlar bazen sizin gördüğünüz ve çocuğunuzun algıladığı ya da aktardığı gibi olmayabilir. Dinlemede kalın ve süreci gözleyin. İlgili kişilerle iletişim kurarak bilgi ve yönlendirmelerini dikkate alın.  Unutmayın, bu onun konusu, sizin değil.
? (Sizler yoğun ya da yorucu bir günden sonra nerede, nasıl rahatlarsınız? Paylaşımlarınız üzerine  eşiniz ya da paylaştığınız kişi,  duruma müdahale etse ne düşünür ve ne hissedersiniz?)

Sakin kalın, bu dönemde çocukların en büyük ihtiyacı çevresinde sakin, sabırlı yetişkinler görmektir.  Akşam eve size nasıl bir duygu durumu ile gelirse gelsin, çocukların anlayışlı, dinleyen ve bir o kadar sakin, muktedir duruşa ihtiyacı vardır. Yoğun bir iş temposundan sonra bu hiç kolay değil deseniz de bunun için siz de kendinizi rahatlatacak alanlar ve yöntemler oluşturun, gerekirse destek alın. Yetişkin olarak maçın hakemi sizsiniz.
?(Stresli ya da sıkıcı bir günün sonunda size evde nasıl bir tutum iyi gelir?)

Güvenin. Çocukların okul gibi kendilerine ait sosyal ortamlarında yaşadıkları sorunlarla baş etmeleri deneyimlerle kazanılır. Çocuğun yaşanan olaylar karşısında deneyimlemesine fırsat vermek yerine önüne geçmek gelişimini ketlemek demektir. Anne babaların okuldaki kişilere ve yaşanan durumlardaki yaklaşımlara güven duyması önemlidir. Önce çocuğunuza daha sonra onunla okul ortamında beraber olan öğretmenlerine güvenmek zorundasınız. Çünkü okuldaki kişilerin bu konunun eğitimini aldığını ve okul konusunun onların uzmanlığı olduğunu akılda tutmak gerekir. Görüş sahibi olmak başka bir şeydir, o konunun uzmanı olmak başka bir şeydir. Bazen bu iki durum birbirine karışabilmekte ve okuldaki sürece anne babaların kendi düşünceleri üzerinden müdahale etme eğilimi gösterdiği gözlenmektedir. Ancak eğitim gibi profesyonel meslek alanları, kişisel görüşlerle ilerleyen alanlar değildir. Eğitim işi, gelişimsel bir süreçtir, zaman gerekir, süreklilik gerekir. Güvenmekte zorlanıyorsanız, altında yatan nedenleri ve olası çözümleri gözden geçirmek önemlidir. 
?( Kendi meslek alanınızda yaptığınız işe meslek dışından kişi/kişiler yorum yaparak, müdahale ederek karışmak isteseler, güvensizlik hissetseniz ne hisseder ya da ne düşünürsünüz?)

 Her çocuğun hızı farklıdır. Kendi hedef, istek ya da bakış açınızla değil, çocuğunuzun hızını ve ihtiyaçlarını baz alın. Kendi isteklerinize göre çocuklarınızı “oldurmaya” çalışmayın. Sizin çocuğunuz için istediğiniz şeyin çocuğunuzu daha başarılı ya da daha mutlu yapacağını düşünüyorsanız da bu durum çocuğunuz ve okul sürecini daha sancılı hale getirebilir. Çocuğunuzun potansiyeli, hedefleri, tercihleri önemlidir, bunları anlamaya ve çocuğunuzu tanımaya çalışın.  
?(  Anneniz babanız bu konuda nasıl yaklaşmıştı? Şu an olmak istediğiniz noktada ve mutlu musunuz?)

Objektif olun. Son dönemde anne babalar arasında iletişim grupları üzerinden yapılan yorumlar, paylaşımlar ile okula, öğretmenlere, çocuğun arkadaşlıklarına, sosyal ortamına  müdahale edilmeye çalışıldığı sıklıkla gözlenmektedir.  İletişim grupları üzerinden dolaylı yansıyan olaylara karşı temkinli yaklaşmanız, yapılan yorumları çocuğunuza yansıtmamanız hatta o yorum ve aktarımlarla müdahale etmemeniz önemlidir. Çocuğunuzla konuşma zamanları yaratmak, onu dinlemek, aktarımlar varsa nasıl yardımcı olabileceğinizi anlamak, beraber alternatif çözüm yolları üzerinde düşünmek, çocuğunuzun kendi ortamında daha sağlıklı bir iletişim kurmasını destekleyecektir.  

Gerçekçi Olun. Hayatın duygusal iniş ve çıkışlarını, çocuklar da kendi sosyal, duygusal çerçeveleri içerisinde yaşayacaklardır. Yaşamamaları gerçekçi olmaz. Sosyal ortamda riski sıfırlayabilmek mümkün değildir. O nedenle mutsuz olmasına, yenilmesine, üzülmesine, öfkelenmesine, istemediği sonuçlarla karşılaşmasına anne baba olarak her zaman müdahale edilemeyeceği hatırlanmalıdır.  Her an anne babanın müdahale ettiği, çocuğun kendi spontan sosyal ortamını kontrol ederek yönlendirdiği durumlarda sağlıklı ruh sağlığı gelişiminden bahsedilemez. Eve her daim %100 mutlu gelmeyeceği, sorunlar yaşanacağı konusunda gerçekçi olmanız ve yaşananlara dair sakin yaklaşımlarınız çocuklarınızın da olayları daha normalize etmesini sağlayacaktır.
Bazen sorun durumlar çözülemeyebilir, bazen uzayabilir. Bu durumlara  alt yapısı anlamında hazır olmayan çocukların, yaş ne olursa olsun, her yeni sürece adapte olması,  yeni çözümler üretmesi, alternatifler geliştirecek esnekliği sağlayabilmesi zorlaşacaktır. Her şey istediği zamanda, istediği şekilde olmadığı durumlarda bu duygu ile baş etmeyi bırakın, mutsuz ve başarısız olması  içten bile değildir.
 Her konuda her an yanında olamayacağınız gerçeğini göz önüne alırsak, kendi başına baş edebilecek dayanıklılığı geliştirmesi, her duruma uyum sağlayabilecek esnekliği kazanabilmesi deneyimlerle olur. Çocuğun yaşadığı her olası sorun duruma müdahale ederek, sürece dahil olarak yaşayacağı önemli deneyim yaşantılarına engel olmayın. İçinizden “çocuğum bu durumlarla baş edebilecek potansiyele sahip, üstesinden gelebilir.” diyerek kendinizi rahatlatın, güven verin.

Yeni okul yılına aşağıdaki gibi bir motto ile başlayalım, ne dersiniz?

“Beni mutlu etmeye çalışma, benimle mutlu ol.”


1 Eylül 2018 Cumartesi

Aykırı Olma, Uslu Ol! Derken, Yaratıcı Olmak...



Yaz mevsiminin son günleri.
Sahildeyim.
Etrafı seyrediyorum.
Sekiz on bir yaş aralığında bir grup çocuk gözüme ilişiyor.
Adı  “Kırlangıç” olan kayığın üzerinde saatlerdir oyun oynuyorlar, denize atlıyorlar, dalıyorlar, çıkıyorlar. Müdahalesiz, yönlendirmesiz nasıl da hayal güçleriyle, yaratıcılıklarıyla sınırsız oynuyorlar. Seyretmekten büyük keyif alıyorum.
Yaratıyorlar, hayali olanı oyuna çevirirken, aklındakini eyleme dökerken aynı zamanda sosyalleşiyorlar, eğleniyorlar, iletişim becerilerini geliştiriyorlar, sorun ya da çatışma anında anlık fikir üretip farklı önerilerle sorun çözme becerilerini devreye sokuyorlar, ayrıca fiziksel olarak ciddi bir efor sergiliyorlar.   
Bu bahsettiğim sahnenin her dakikasında bir yaratıcılık var, spontanlık var.
Yaratıcılık deyince, sıklıkla sanatsal bir yetenekten bahsedildiği düşünülür. Yaratıcılığın sadece sanatsal etkinliklerle ilgili olmadığını aynı zamanda yaşamda var oluşun önemli bir yapı taşı olduğunu belirtmek isterim.
Yaratıcılık ve spontanite iç içe iki kavramdır. Spontanite”, eski - yeni ya da belirsiz durumlara karşı uygun tepkiler verebilme becerisidir. Duyguları ifade etme, problem çözme, strateji geliştirme, anlık çözümler getirebilme, karar verme, yaşanan olay ya da durumları yönetebilmenin kısaca yürütücü işlevler dediğimiz becerilerin zemininde hep yaratıcılık ve spontanlıktan bahsedebiliriz. Yaratıcı tarafımızı eyleme dökerken, spontan yönümüz, kendimizi ifade edişimizdir. Yani yaratıcılığı gösterebilmenin aracı spontanitedir. Bu iki kavram birbirini tamamlar.
Prof. Dr. Türker Kılıç bir yazısında, yaratıcılığı; “bilinç, seçim yapabilme, yaratıcılık ise bu bu seçimin daha önce seçilip yaşanmamış olmasıdır. Yani daha önce yapılmamış bir seçimdir. “ şeklinde açıklar.
Her bebek doğduğu andan itibaren, yaratıcı ve spontan doğar. Ama karşılaştığımız çevre ve tutumlar, var olan potansiyelimizde belli yönlerimizi ön plana çıkarırken, bazılarını da köreltir. Bir insan yaşama geldiği andan itibaren  uyum sağlamak için,  kendini ortaya koymak için çok farklı şekillerde  ifade yolları oluşturur, denemeler yapar, bu anlamda çocuklar yetişkinlere göre daha esnek, daha spontan ve yaratıcıdırlar. Asıl bu işlevle doğmak değil, yaratıcı ve spontan işlevleri geliştirerek yetişkinliğe yol almak önemlidir.
Anlam olarak tam Türkçe karşılığı olmasa da ingilizcedeki “survive” kelimesi bahsettiğim bu bakışı anlatan bir kelimedir bence yani “survive” “hayatta kalmak” için yaratıcı ve spontan olmak durumundadır insanoğlu.
Yaratıcılık nasıl gelişir?
Bebek doğar ve anne- bebek arasında oluşan  ilk ilişki, ilk spontan etkileşimdir, spontan olmak durumundadır çünkü anne, bebeğinin ihtiyaçlarını, tepkilerini gözlemleyerek, bebeğin ihtiyacına yönelik anlık karşılıklarla, doğal anne çocuk ilişkisinin sağlıklı gelişimine katkı sağlar.  Ebeveyn bebeğin, sonra çocuğun, sonra ergenin kendi doğallığı içinde kendi akışı ile yol almalıdır.  Ebeveyn, kendi beklenti, istek ve ihtiyaçları doğrultusunda bebeğiyle arasındaki etkileşimi yönlendirmeye çalışırsa, var olan ilişki, anneden bebeğe yönelik tek taraflı yaşanan bir etkileşim oluşmasına, çocuğun mutsuz olmasına ve hatta yaratıcı ve spontan tarafların da körelmesine sebep olur.  Bu etkileşim, bebek büyüyüp çocuk hatta ergen olduğunda da devam eden bir süreç olduğu için önemlidir. Çünkü çocuk kendini var eden duygu, düşünce ve tutumlarını ifade edebileceği ortamlarda yaratıcılığını geliştirir.
Müdahaleci, otoriter, eleştirel, mükemmelliyetçi, kontrollü, çok yapılandırılmış, esnekliğe yer bırakmayan ortamlarda yaratıcı yönlerimiz gelişmez. İster helikopter ebeveyn deyin, ister kar küreyici ya da kanguru ebeveynlik deyin, son dönemde karşılaştığımız bu ebeveynlik yaklaşımları ile günümüz çocuklarının spontan ve yaratıcı yönleri gerilemiş durumda.  Duygusunu tanımayan, kendini ifade etmekte zorlanan, hep özel muamele görmek isteyen, sorun çözmekte bağımlı, sabırsız bir nesilden bahsederken, bu yaklaşımların etkisini göz ardı edemeyiz. Bazı tanımlamalar bizim yaklaşımlarımızdan bağımsız oluşmuyor.
Anne ya da çocuğa bakım veren kişilerin çocuğun cesaretini kırmadan kendini ifade etmesine, yaşına uygun sorumlulukları almasına,karşılaştığı yaşsal sorunlarla baş edebilecek yönlerini kullanabilmesine, yaşadığı dünyada var olabilmesini sağlayan orjinal taraflarını ortaya koymasına kısaca doğalında hareket etmesine rehberlik etmelidir.
Yapılan son zeka araştırmaları şu ilginç sonucu ortaya koymaktadır: 1950’lerden bu yana IQ seviyesinde 20 puanlık bir artış olduğu görülmektedir. Ancak zekanın bazı yönlerinde düşüş yaşandığı saptanmıştır. Yani kısa süreli bellek puanları yükselirken, çalışan bellek puanlarının düştüğü keşfedilmiş. Çalışan bellek, bilgiyi kullanmak ve bir şey yaratmakla ilgilidir.*
Başka kuşaklar ile ilgili sosyal bir çalışmada, son dönem kuşağın, iş hayatına atıldıklarında yaşadıkları mutsuzluktan bahsediyor ve bu mutsuzluğun temeline baktığımızda aslında yaratıcı, spontan yönlerin temel oluşturduğu farklı fikirlerin üretilebileceği kişiler arası etkin diyaloglar kurma, sebat, sabır gösterme gibi farklı özelliklerin yeni kuşakta çok gelişmediği üzerinde duruluyor.** Bu durumu kuşaklar arası fark olarak algılamanın yanında sebeplerini karşılaştıkları tutumlar ve çevreninde etkisi ile değerlendirmek önemlidir.
 Kendi orjinalliği içinde çocuğun, yaşamı, var olan çerçevede tanıma, anlama, karşılaştığı durum ya da kişilere uygun tepkiler verebilmesi konusunda cesaretlendirilmesi önemlidir. Anne babaların, çocukları belirli kalıplara sokmadan, fikirlerini ya da duygularına eleştirel yaklaşmadan, performans kaygısı geliştirecek bir tutum oluşturmadan, yaşına uygun yaratıcılığı destekleyecek toleranslı ortamlar yaratarak, şimdi ve burada’ya odaklanarak an'da kalmaya yardımcı olmaları önemlidir. "Eski köye yeni adetler getirme”lerine fırsat vermek ve bundan rahatsız olmamaktır. Bazen aykırı olmalarına izin vermektir.
Deniz Altınay'ın; “Yaratıcı ve spontan olduğumuz sürece mutlu oluruz, aksi takdirde kendimizi tekrar eden robotlar haline geliriz. “ sözü çok anlamlıdır.
Hatırlamamız gereken önemli bir nokta; çocuklarımızı yetiştirdiğimiz gelecek, kişiliğin yaratıcı yönlerinin üzerinde ön plana çıkacaktır.






Yararlanılan Kaynaklar:
*Prof. Dr. Kılıç Türker, “Beyin Nasıl Düşünce ve Zihin Oluşturur?” yazı serisi, Herkese Bilim ve Teknoloji Dergisi, 2018
Altınay Deniz, “Psikodramada, Yaratıcılık, Spontanite ve Ruh Sağlığı” yazısı
**Akurgal, Ali, "İş Arayan Yeni Kuşak", Herkese Bilim ve Teknoloji Dergisi, 2018

2 Ağustos 2018 Perşembe

Basit ama Gerçek Olan: Oyun







Hazır tatil havasındayken basit ve temel birşeyi hatırlatma ihtiyacı hissederek bu yazıyı yazmak istedim.Yaz tatili geldi geçiyor. Okullar açılacak, her yaştan çocuk yoğun bir tempoya girecek. Dersler, kurslar, etkinlikler. Belki hiç boş zamanları kalmadan ya da nefes alacak an’lar yaratamadan koşturmaca içine girecekler hatta bir kısmı tatil olmasına rağmen bu yoğunluğu tatilde de yaşıyorlar.   Biliyorsunuz artık bu tempolara girme yaşı çok küçüldü.
     Ebeveynlik rolleri, çocuğa bakış değiştikçe çocuğun yaşamdaki var oluşu da değişiyor. Doğduğu andan itibaren belli özelliklere ulaşması, belli becerileri geliştirmesi, belli ortamlarda bulunması, belli kişilerle olabileceği programlarda yer alması çok çok önem kazandı.  Çocuklar doğal akışından uzak, kendilerini olduğu gibi var edebilecekleri ortamlardan uzak,  hayal kuramadıkları, oyun oynayamadıkları şekilde hayatta yer almaya çalışıyorlar. 

     Bakıyorum, yönlendirme, müdahale, yapılandırma çok fazla var ve sonunda çocuk “anne, şimdi ne yapabilirim?” diye sormaya başlıyor. Anne, “şimdi lego oynayabilirsin.” diyor ve çocuk oyun oynuyor. Anne ya da babanın akışını kurguladığı, yönlendirdiği oyunları oynuyor ya da ona göre davranıyor.Basit ama temel bir gerçek, çocuk her yaşta oyun oynamalı.Çocuk için oyun oynamanın anlamanı kavramak çok önemli. Serbest, hayallerin havada uçtuğu, yaratıcı ve spontan, çerçevelenmemiş şekilde oynamalarından bahsediyorum. Oyun oynuyorlar, kutu oyunu, bilgisayar oyunu,yapılandırılmış oyun ama benim bahsettiğim çocuğun gelişiminde çok önemli bir yeri olan serbest çağrışıma dayalı oyun oynamıyorlar, oynayamıyorlar. Çünkü zamanları yok, çünkü ebeveynlerinin onlar için kurguladığı kalıba uygun hareket etmeleri gerekiyor. Bu durum, doğal benliğin değil, sahte şişirilmiş bir benlik oluşumuna sebep oluyor. Bunun uzantısı olan geleceğe yansıyan yetişkin ise  bir gün içinden geleni yaşamaya ve kendi doğal benliğini bulma yolculuğuna çıkıyor.

Müdahale edilmeyen, katkısız, çocuğun içinden geldiği gibi oyun oynamasından bahsediyorum. Serbest çağrışıma dayalı oyun için oyuncak gerekmez, oyuncağın miktarı, yeni eski olması hiç önemli değilidir. Çocuğun en önemli oyuncağı hayaldir. Hayal eder, var olan bir taşı oyununda hayal ettiği şeye dönüştürür. Serbest oyunlarda, her malzeme her şey olabilir. Bu çocuğun hayal gücüne, yaratıcılığına bağlıdır.  Çamur köfte olur, yapraklar tırnak, çünkü hayal gücü onlara anlam verir. Oyun çocuğun kendi yaratıcı, spontan ben’ini sahnelediği yerdir. Orada güzel-çirkin, doğru-yanlış, iyi-kötü yoktur. Çocuk oyuna duygusunu, düşüncesini, izlenimlerini, hayallerini yansıtır ve oyunda sahneler. Hayal etmenin, oynamanın yaratıcılık ve baş etme becerileri üzerinde pek çok olumlu etkisi vardır. Çocuk bu sayede fikir üretir, dil becerilerine katkı sağlar, strateji geliştirir, yaratcı taraflarını spontan eyleme döker. Çocuk oyunla rehabilite olur. Doğal benliği gelişir.
     Yapılan pek çok araştırmada, çocukluklarında oyun oynamış kişilerin yetişkinlikte daha başarılı,mutlu, dingin oldukları yönünde sonuçlar çıkıyor.

Anne babalar, hepimizin istediği çocuğumuzun hayatında mutlu olması ise, kendini istediği gibi var edebileceği ortamı ona sunmak önemlidir. Bu oyunla başlar, oyunun yaşı yoktur, yaşla beraber oyun şekil değiştirir sadece. Oyun ile kendi geleceğini ve benliğini kurguladığını hatırlamak önemlidir.

  •         Bilgisayar ya da telefon oyunlarını sınırlandırın. Ebeveyn olarak bunu yapmak sizin göreviniz.
  •        Çocuklar istedikleri gibi oyun oynama fırsatı verin. Tatil güzel bir fırsat, havalar kötüleşene kadar açık havada oynamaları için zaman yaratın, okul açıldıktan sonra da her anını etkinlik, kurs gibi şeylerle doldurmayın.
  •      Çocuklarınıza serbest zaman yaratın, canları sıkılsın. Buna alışık olmayan çocuklar ilk etapta sizi tırmalayacaktır. Sakin olun,  müdahale etmeyin, müdahil olmayın, çözüm üretmeyin. Böylelikle sebat etmeyi, sabrı, alternatif yaratmayı geliştirir.  
  •      Sürekli oyuncak almayın. Yaratıcı çözümler bulsunlar. Kendi oyuncaklarını yaratsınlar. Var olanları farklı şekillerde kullansınlar.
  •       Bireysel oynayabileceği gibi akranlarıyla oynamalarına zaman yaratın.
  •      Farklı yaş ya da karakterdeki yaşıtlarıyla bir arada oldukça farklılıkları kabullenme, iletişim becerilerini geliştirme, yönetme gibi pek çok becerilerinin gelişimine katkı sağlayacaktır. (Oyun grupları düşünülüyorsa yapılandırılmış olanlardan bahsetmiyorum, serbest oyun grupları olsun. )
  •       Çocuklar oyun olan her yerde çatışma çıksa da çözümünü bulurlar. Fiziksel bir durum varsa sınırı hatırlatabilirsiniz. Okul dahil olmak üzere kendi aralarında yaşananlara ebeveynler olarak araya girip müdahale etmeyin. Şikayet etse bile yönlendirmeyin, dinleyin ve duygusunu anlamaya çalışın. Sorunlar ebeveynler araya girince daha çok büyüyor, bu çocuğunuzu korumak değil, aksine sosyal gelişimine zarar vermek oluyor. Onlar bugün kızışır, yarın barışırlar. Düşünme yapıları yetişkinlere göre daha esnektir.
  •       Masal anlatın, masal bilmenize gerek yok, siz de yaratıcılığınızı kullanın. Onun da hayal gücünün gelişimine oyun kadar destek olur.
 
Cemal Süreyya’nın  “masal dinlememiş çocuklar büyüyünce kendi resmini bile cetvelle çizer.” dediği anlamlı sözüne “oyun oynamayan çocuklar büyünce hayatta kitap bilgisi kadar var olabiliyorlar.” gibi bir ekleme yapabilirim. 



.    Basit ve doğal olandan uzaklaşmamak dileğiyle... Not: Bir sonraki yazıyı kaçırmayın! “Neden yaratıcılık, spontanite önemli?”




18 Mart 2018 Pazar

Kabalık mı? Ergenliğin Doğası mı?


Çocuklar evrilip ergenliğe döndükçe anne babalar, çocuklarının karşı gelen, dirençli, çatışan tutumlarından endişe duyabiliyor hatta bu tutumlarını "kaba ve "saygısız" olarak da tanımlayabiliyorlar.  

"Bu çocuğa bir haller oldu. Bana karşı geliyor. İtiraz ediyor, beni dinlemiyor. Sık sık tartışıyor olmaktan sıkıldım. Her şeye bir cevabı var." gibi cümleler tanıdık geliyordur. 


Ergenlikte  "kaba" olarak ifade edilen tepkisel tutum ve davranışlara sık rastlanır.  Bu tutumlar ergenlik dönemine özgüdür ve gelişmenin doğal bir parçasıdır. Ergen kendini bulmak, kimliğini oluşturmak, kendi yetişkin rolüne ulaşmak için mücadele etmek, çatışmak durumundadır. Direnmek, kışkırtmak, tepkisel yaklaşmak durumundadır ki, bağımlılıktan bağımsızlığa geçebilsin. 

Eğer bir ergen, anne babası ile belli bir oranda çatışabiliyorsa, karşı geliyorsa bu durumun gelişimsel açıdan sağlıklı olduğu unutulmamalıdır. 

Anne babalar, çocuklarının ergenliğe gelip de belli sorumlulukları alabileceğini ya da belli tutumları göstereceğini düşünse de, ergen, henüz belli kararların ya da davranışların sorumluluğunu alabilecek bir olgunlukta olmayıp bir yetişkinin sınır koymasına ya da çerçeve sunmasına ihtiyaç duyar. Yani birinin durdurmasına, set çekmesine ya da duvar gibi dikilmesine. Zaman zaman karşısında bu tavrı göremeyen ergenler gergin, kışkırtan ve tepkisel yaklaşarak da yetişkin rolünde olan kişinin tepki vermesini, sınır koymasını bekleyebilir. Çünkü her ne kadar büyüdüklerini düşünsek de aslında duygusal olarak erişkin olgunluğunda değillerdir. 

Psikoloji alanındaki önemli isimlerden biri olan *Winnicott, erişkinlere güçten el çekmemelerini önerir, çünkü o zaman ergenler erkenden erişkin olurlar ki, bu da sahte bir erişkinlik olacaktır. Ergenler bunu çok talep etseler de hemen erişkin sorumluluğunun verilmesine karşıdır. Çünkü olgunluğa belli bir süreçten geçilerek erişilmesinin zafere ulaştıracağını yoksa sahte olgunlaşmanın erişkinlik taklidinden ibaret olduğu için sonuçlarının daha ağır yaşanacağını belirtmiştir. Ergen henüz dünyanın ona sunduğu vahşilik, ıstırap, cinayet ve ölümün sorumluluğunu üstlenecek durumda değildir. Ebeveynlere, erişkin olarak ergenlerle yüzleşmekten kaçmamayı, yetişkin olarak dik durmayı ve kişisel düşüncelerini savunmayı öğütler. Bu durum, ergeni kendi duygusal çıkmazından da koruyan bir durumdur. 
Aslında bir nevi, ergenin tepkiselliği ile talep ettiği de budur. Kısaca, yetişkinler yerlerini ve rollerini hemen devretmemelidir. 

Gösterdiği kışkırtıcı tavırları kişisel olarak algılamayıp, anlayış göstermek ve ergenler sınırları zorlasa,talepkar olsa da, tepkisel yaklaşsa da yetişkin rolündeki kişi olarak kendi rolünün gerektirdiği gücü ve tavrı göstermek durumundadır. Savunmacı olmak çok nadiren işe yarar. Çocuğunuzun tepkiselliği ile bağımsızlığını savunmaya çalıştığını hatırlamak çocuğunuzla olan etkileşimde yardımcı olacaktır.

Ergenin kendi bağımsız fikirlerini ifade etmesi veya bazı yaşantıları kendi başına deneyimlemesi ve yetişkinlerin de karşıdan izlemesi gereken zamanlar olacaktır. Ergen bunun için savaş verecektir. Anne baba, ergenin bağımsızlığını geliştirmesinin büyümenin önemli bir parçası olduğunu bilmeli ve çocuğun daha fazla sorumluluk almaya çalışmasını iyi bir işaret olarak görmelidir. Çatışmaktan ebeveynlerin korkmaması önemlidir. Bu sayede ergenin anlaşmazlık ve farklı düşünceleri uygun bir şekilde nasıl ele alacağını öğrenip olgunlaşacağını anlamalıdır.

Ayrıca, ergen, hızla değişip gelişen beyin gelişimi nedeniyle, değişen hislerini ve tepkisini günlük ya da beklenmedik şeylere karşı her zaman ayarlamayı beceremez. Bu durumda, ergende fazla duyarlılığa, dolayısıyla huysuzluğa veya huzursuzluğa neden olabilir.

Bazen ergenin kaba, dirençli gelen davranışları, özellikle vurgulamak istediği veya endişe duyduğu bir şey için dolaylı bir işaret olabilir.

Ergenler bu dönemde çocukluklarına göre olduğundan daha derin düşünmeye, irdelemeye ve sorgulamaya başlarlar. Çocuğunuzun daha önce hiç karşılaşmadığınız düşünce ve duyguları olduğunu gözleyebilirsiniz. Bazı ergenlerin her şeye karşı çatışmalı, çelişkili ve radikal bir bakış açısıyla yaklaştığını düşünebilirsiniz. Ancak tüm bunlar belli bir düzeyde gelişimin normal bir parçasıdır.


Küçük İletişimsel İpuçları:

Davranış ve iletişimle ilgili net kurallar koyun. Örneğin, "Ailemizde saygıyla konuşuyoruz" ya da "Biz kimseye isim vermiyoruz." diyebilirsiniz. Çocuğunuzu kurallarla ilgili tartışmalara dahil etmek, daha sonra kurallarla ilgili sorunlar yaşandığında,  onları kabul ettiğini ve sorumluluğu aldığını hatırlatabilmeniz açısından da önemlidir.


Çocuğunuzun davranışına ve bu konuda nasıl hissettiğinize odaklanın. Çocuğunuzun kişiliği veya karakteri hakkında herhangi bir yorum yapmaktan kaçının. "Kaba birisin" ya da "saygısız birisin." demek yerine, "böyle konuştuğunda üzülüyorum" gibi duygu yansıtmasını ya da somut davranışı aktarmayı deneyebilirsiniz. 


Bazen esprili bir yaklaşım iyi gelebilir. Paylaşılan bir kahkaha, ya da o ana uygun bir espri, çıkmaza girdiğiniz bir durumda, yeni bir bakış açısı getirir veya konuşmanın tonunu hafifletir. Aynı zamanda durumun dışına çıkıp bakabilmeye de yardımcı olabilir. Ancak alay etmekten veya alaycı yaklaşmaktan kaçının.
İğneleme, kinayeli konuşma da kesinlikle kızgınlık yaratacak ve sizinle çocuğunuz arasındaki mesafeyi artıracaktır.

Çocuğunuzun omuz silkmelerini, burun kıvırmalarını ya da üfleyip püflemelerini her zaman görmeyin, sürekli mercek altında tutmak da çatışmayı artırır.


Ergenler bazen duygu ve düşüncelerini nasıl söyleyeceklerini bilemezler ve saygısız, kaba bir şekilde ifade edebilirler. İfade anlayışına ya da kelimelere takılmadan yansıtma yapabilirsiniz. Örneğin; 'Bu yorum oldukça saldırgan geldi bana. Söz konusu davranış için acemice davranmak mı demek istedin?"


Çocuğunuza olumlu bir şekilde iletişim kurduğunda somut, açıklayıcı övgü verin. Olumlu bir etkileşim yaşadığınızı düşünüyorsanız bunu çocuğunuza ifade edin. Bu durum, fikirlerini önemsediğinizi de hissettirir.

Rol model olun. Çocuğunuzla birlikte olduğunuzda konuşmaya ve çocuğunuzun konuşmasını istediğiniz şekilde davranmaya çalışın. Örneğin, küfürlü konuşuyorsanız, çocuğunuzun neden küfürlü konuşmaması gerektiğini anlatmak zor olabilir.


Eğer siz ve çocuğunuz arasında çok fazla gerginlik varsa, teyze, amca veya aile dostu gibi tanıdığınız ve güvendiğiniz bir başka yetişkin bir süre çocuğunuza destek olabilir. Böyle birinin dahil edilmesi çatışmanın hafifletilmesi için harika bir yol olabilir.

Kızgınsanız ya da gerginlik yoğunsa, çocuğunuzdan ne beklediğinizi sakin bir şekilde aktarmak zor olacaktır. Daha etkili bir yaklaşım, çocuğunuza konuşmak istediğinizi söylemek ve bir süre vermektir.

Çocuğunuzdan daha fazla yaşam tecrübeniz olmasına rağmen, ona nasıl davranacağı hakkında sürekli ders vermek, onun ne anlatmak istediğini dinlemenizi engeller. Çocuğunuzun sizi dinlemesini istiyorsanız, aktif olarak onu dinlemek için vakit ayırmanız gerekebilir.

 Ne zaman endişelenilmeli?

Çocuğunuzun size ve ailenize yönelik tutumu yukarıda öneriler çerçevesinde de yanıt vermiyorsa, daha derin bir sorun olduğuna dair bir işaret olabilir.

Çocuğunuzun tutum ve ruh halinde değişiklikler varsa, aileden, arkadaşlarından veya her zamanki etkinliklerinden çekilirse veya evden uzaklaşırsa veya düzenli olarak okula gitmezse endişelenebilirsiniz.

Bu durumda;
Profesyonel destek almayı düşünebilirsiniz. (okul danışmanları, öğretmenler veya uzman kişilerle görüşebilirsiniz.)
Sorunu aile olarak tartışıp, destek yollarını araştırabilirsiniz.
*Parman,T. "Ergenlik ve Ötesi",









24 Aralık 2017 Pazar

Problem Çözme Süreci - 2



Geçen hafta problem çözme süreci ile başladığım yazımın ikinci bölümünde bir sorunu çözerken izlenecek bazı adımlar vermek istiyorum. Bu adımlar çocuğunuzla iletişiminizi daha etkin hale getirirken çatışmaların azalmasına da yardımcı olur. Ancak zaman ayırmadan, sabır göstermeden, ilmek ilmek işlemeden bu tür süreçler aktif hale gelmezler.
Okumadıysanız birinci bölüm olan "Problem Çözme Becerileri-1" okuyarak ikinci bölüme geçmenizi tavsiye ederim.

İşte size sorun çözerken izleyeceğiniz adımlar:


  • Sorunun ne olduğunu tanımlayın.


 Problem çözmedeki ilk adım, sorunun tam olarak ne olduğunu öğrenmek ve  sonra da problemi uzlaşmacı kelimelerle ifade etmektir. 
Örneğin:
"Sormadan eşyalarımı sıkça kullandığını görüyorum.", 
"Son iki Cumartesidir dışarı çıkarken, bize nerede olduğunu söylemediğini fark ettim." gibi. 


  • Konuya odaklanın, duygu veya kişiye değil.

Örneğin, "Kaç kere sana nereye gittiğini söylemeni istedim, ne kadar umursamaz birisin." 
gibi bir ifade,  sorunu nasıl çözeceğini ya da kendini nasıl ifade edeceğini bilmeyen ergen çocuğunuzun kendini savunmasız hissedip  iletişime kapanmasına ya da tepkisel yaklaşmasına sebep olabilir.
 Örneğin, "Arkadaşlarınla çıkmanın senin için önemli olduğunu biliyorum. Dışarı çıktığında güvende olduğunuzu hissetmemiz için bir yol bulmamız gerekiyor. Bizim için güvenli bir yerde ve tanıdığımız kişilerle olduğunu bilmek önemli. Biliyorum, bunu birlikte çözebiliriz." gibi bir ifade ile başlamanız yaşayacağınız problemi daha uzlaşmacı çözmenize yardımcı olacaktır.  Çocuğunuza sorunu tanımlayabilmesi için de yardım edin. Bunun için; 
Sorular sorun: 
Örneğin, Bu senin için neden bu kadar önemli? Niçin buna ihtiyacın var? Ne olabilir diye düşünüyorsun? Olabilecek en kötü şey ne? Seni üzen nedir? Verdiği cevapları eleştirel ve yargılayıcı olmadan dinlemeye çalışın. Çünkü ergenlerle bu tür paylaşımlar olan biteni gerçekten duymak için bir şans ortamı yaratır. 
Çocuğunuzu 'İhtiyacım olan ..., İstiyorum, hissetmek ...' gibi ifadeleri kullanmaya teşvik edin ve bu ifadeleri kendiniz de kullanmayı deneyin. 
Endişelerinizin nedenleri konusunda açık olun.
Örneğin, "Sana değil, çevreye güvenmiyorum. Görmüyor musun etraftan neler duyuyoruz!" bir açıklama değildir. "Gittiğin ortamlar konusunda fikrim olmayınca senin güvenliğinden endişe edebiliyorum." gibi bir ifade endişenizi daha açık ortaya koyacaktır.


  • Çözüm önerilerini değerlendirin. 

Beyin fırtınası yaparak sorunu çözebileceğiniz olası tüm yolların bir listesini yapabilirsiniz. Çocuğunuz çözüm bulmakta zorlanıyorsa, kendinize özgü bazı önerilerle başlayabilirsiniz. Önce esprili  bir öneri ile başlamak çocuğunuzun da rahatlayıp kendince öneriler getirmesine yardımcı olacaktır. Çocuğunuzun da kendine göre önerileri olabilir ancak ifade etmeye çekiniyor olabilir. Bu başlangıç onu rahatlatıp, kendini daha rahat ifade etmesini sağlayacaktır. Beraber tüm olası çözümleri yazarak ya da konuşarak değerlendirebilirsiniz. 

Sırayla çözümlere bakıp alternatiflerin pozitif ve negatif tarafları üzerinde durup uygulanamayacağını düşündüklerinizi, sizin aile kültür ve kurallarınıza uygun olup  olamayacaklarını açıklayarak eleyebilirsiniz.  Bazen çözüm alternatiflerini 0'dan (iyi değil)  10'a (çok iyi) derecelendirme yapmakta somut görebilmek için iyi olabilmektedir. 

 Seçtiğiniz çözüm, hem sizin hem de çocuğunuzun da ortak uzlaşı noktası bulduğunuz, uygulamaya koyabileceğiniz bir çözüm olmalıdır. Eğer çözüm bulamadıysanız tekrar alternatifler üzerinde düşünebilirsiniz. 

  • Bir çözüm üzerinde anlaştıktan sonra, nasıl uygulayacağınızı planlayın.

 Uygulama aşamasında bazı sorular size yardımcı olabilir:
Kim yapacak?, Ne zaman yapacak?, Çözümün hayata geçirilmesi için neye ihtiyaç duyuluyor? gibi sorularla süreci netleştirebilirsiniz.  Çözümün nasıl çalıştığına bakmak için ne zaman tekrar bir araya gelebileceğinizi konuşabilirsiniz. 
Bazen çocuğunuzun, bulduğunuz çözümü uygulaması için önceden prova yapması iyi olabilir.  Örneğin, bir arkadaşıyla arası gergin ve agresif bir yaklaşım varsa, bulduğunuz çözüm önerisinde,   arkadaşına ne söyleyeceğini sizinle birlikte önceden prova etmesi sürece yardımcı olabilir.


  • Sonuçları değerlendirin.

Çocuğunuz uygulamaya geçtiğinde, nasıl gittiğini kontrol etmeniz iyi olacaktır.Sürecin ilerleyebilmesi için ya da çözümün çalışması için zaman vermeniz gerekebilir. Ayrıca tüm çözümler farklı dinamikler nedeniyle düşündüğünüz gibi işlemeyebilir. Bazen birden fazla çözüm denemeniz gerekebilir. Etkili problem çözmenin bir kısmı, işler beklendiği gibi gitmediğinde farklı alternatifleri uyarlanabileceğiniz esneklikte olmanız ile de ilişkilidir.
Çocuğunuza "Ne iyi gitti?", "Ne iyi gitmedi?", "Çözümün daha sorunsuz çalışması için ne gerekiyordu?", "siz ne yapabilirdiniz ya da daha farklı ne olabilirdi?" gibi sorular sorarak durumu anlamasına yardımcı olabilirsiniz.

Çözüm istediğiniz sonuca ulaştırmadıysa tekrar, bu problem çözme stratejisinin başına dönebilir ve baştan başlayabilirsiniz. Belki de sorun sizin düşündüğünüz şekilde olmadığı gibi, çözümler de pek uygun olmayabilir.

 Ergenlik döneminde, çocuğunuzla geçmişte olduğundan daha sık çatışabilirsiniz. Eskiden sorun olmayan konular çatışma yaratabilir, özellikle de ergenin kimlik gelişimi için bağımsızlık alanını geliştirme ihtiyacı ergen ile anne babası arasında sorun yaratabilir. Anne baba olarak yetkinizden feragat etmek ve çocuğunuzun karar verirken  daha bağımsız hareket edip, daha fazla söz sahibi olmaya çalışması sizin için zor olabilir. Fakat bunu sorumlu bir genç erişkin olma yolculuğunun bir parçası olarak yapması gerektiğini bilmeniz önemlidir. Aynı şekilde aranızdaki çatışmayı çözmek için  de aynı problem çözme adımlarını kullanabilirsiniz.
Örneğin, Siz ve çocuğunuzun hafta sonu arkadaşlarıyla gitmek istediği konser konusunda çatışma yaşadığınızı düşünelim.
Siz anne baba olarak, çocuğunuzun sizin gözetiminizde, konsere gidip 11:00'de eve sizinle dönmesini istiyorsunuz.  Çocuğunuz ise arkadaşlarıyla gidip eve arkadaşlarıyla dönmek istiyor. Her iki taraf için de uzlaşma sağlayan bir anlaşmaya nasıl ulaşırsınız?  

Adımları hatırlayın: Yaratıcı olup ve beyin fırtınası yaparak her iki tarafta belli çözüm önerileri getirebilir. Örneğin, çocuğunuza mekan alternatifinde siz bulunabilirsiniz,  o saatin ne olacağını önerebilir. Ya da hangi arkadaşları ile beraber olduğunda kendinizi rahat hissettiğinizi belirtebilirsiniz,  çocuğunuz "Yakında yaşayan iki arkadaşıyla taksi ile gelme  alternatifini getirebilir. Beraber çözümlerin artı ve eksilerini değerlendirip iki taraf için de  kabul görmeyen herhangi bir çözümü elemek başlangıç için yararlı olabilir. Örneğin, çocuğunuzun tek başına bir taksiye binmesinin  iyi bir fikir olmadığını düşünebilirsiniz. 
Örneğin, saat konusu sıkıntılıysa neden evde olma saati ile ilgili anlaşmak istemediğini sorabilirsiniz, o zaman çocuğunuzun bakış açısını dinlemeniz ve anlamaya çalışmanız önemlidir.
Çocuğunuz için neyin önemli olduğunu öğrenip ve neden bunun sizin için  bir problem olduğunu, sizin için  nelerin önemli olduğunu bakış açınızdan çocuğunuza açıklayabilirsiniz.
Örneğin: "Arkadaşlarınla ​​bir konsere gitmek ve eve onlarla beraber gelmek istiyorsun. Belirttiğin tarzda bir konserde içki gibi pek çok şeyin serbest olmasından endişe ediyorum ve herhangi bir kontrolün olup olmadığını bilmiyorum. Senin iyi olduğunu ve güvende olduğunu bilmek istiyorum. Ama arkadaşlarınla birlikte dışarı çıkabilmeniz için bir yol bulmamız gerekiyor ve sizin güvende olduğunuzu hissetmem gerekiyor." şeklinde kendi tarafınızdan yaşananı anlatabilirsiniz. 

Sonrasında bulduğunuz ortak çözümleri değerlendirerek her iki tarafa uygun olan birini seçip uygulamaya koymak çatışmayı azaltacaktır.  Örneğin, Zamanla ilgili bazı net kurallara sahip olmayı tercih edebilirsiniz - örneğin, çocuğunuzun saat 11:00'de evde olması gibi.

Sonrasında sonuçları birlikte değerlendirip, denenen çözümden sonra, işe yarayıp yaramadığını ve anlaşmanın adil olup olmadığını irdelemeye zaman ayırmanız önemlidir.

Unutmayın, iletişim anne baba olarak sizle başlar, çocuğunuzla devam eder. 

14 Aralık 2017 Perşembe

Problem Çözme Becerileri-1




Son dönemde okullarda çocuk ve ergenlere yaşam becerilerinin öğretilmesinden bahseder olduk. Hayatın günlük akışı içinde deneyimleyerek öğrendiğimiz beceriler artık bir paket program olarak sunuluyor. Sunulan programların önleyici etkileri gerçekten yüksek. Ancak çocuğa ya da ergene kendi ortamında sorunları çözmeleri için deneyimleyecek fırsat verilmiyorsa bu çalışmalar yapay ve havada kalan çalışmalar olmaktan öteye gidemiyor.  Çünkü çocuklara simülatif bir ortamda karşılaştıkları problemlere yönelik uygulayabilecekleri beceriler verilmeye çalışılıyor ama doğal bir deneyimleme fırsatı ve en kötüsü kendi akışı içerisinde sorun yaşamasına maalesef izin verilmiyor. 

Yıllar içerisinde ortaya çıkan farklı farklı ebeveyn tutumlarının, çevresel düzenlemelerin çocuklardaki bazı yaşamsal becerileri körelttiğini gözlüyoruz. Bunlardan belki de en çok etkileneni, sorunla karşılaştıklarında sorunu çözebilme becerisi oldu.

Son dönemin helikopter ebeveynliği, artık "Kar Küreyici" ebeveynlik adı ile ifade edilir olmaya başladı. Yani çocuğun yolu üzerindeki tüm sorunları itip ona yol açmak daha da vahim bir durum. Çünkü hiçbir şey yapmadan kendi adına temizlenmiş, hiç bir engebenin olmadığı bir yolda, kişinin güçlenmesi, bir kişilik ya da karakter oluşturması çok zor. Maalesef son dönemde her yere ve her ortama hükmetmeye çalışan, what's up grupları ile her sürece müdahale eden ebeveynler çocuğun gelişimine ne kadar yıkıcı bir etki ettiklerini fark etmiyorlar. 

Aslolan, doğduğu andan itibaren yaşına uygun, kendi doğal akışında ve sosyal yaşantısı içerisinde yaşanan her ne ise deneyimleme fırsatı sunulmasıdır.  

Konuyu iki bölümde ele alacağım. 

Çocuklar büyüdükçe, kendilerinin çözmesi gereken problemlerle ister istemez karşılaşacaklar, karşılaşmak durumundalar.  Anne baba olarak çocuklarımızın karşılaşacağı her problemi onlar adına ortadan kaldıramayız, her an önlerindeki engelleri temizleyemeyiz ya da karşılaştıkları sorunların çözümlerine yönelik tavsiye vermek için daima yanlarında bulunamayız. 

Ancak kendisinin sorunları çözerken kullanabileceği becerileri ve stratejileri hem yaklaşımımızla hem de model olarak geliştirmesine yardımcı olabiliriz. 

Önemli noktalardan biri, anne babalık bakış açımızı gözden geçirmektir. Anne babaların nasıl bir ebeveyn olduğuna dair objektif bir şekilde kendini değerlendirmelerini bir uzman olarak önemsiyorum.  Diğer önemli nokta ise, anne baba olarak problemlere yaklaşım tarzıdır. Çünkü çocuklar küçüklükten itibaren yakın temasta oldukları kişileri kopyalarlar. Çocuğun bir orjini vardır ama anne babadan bağımsız değildir, ebeveynin tepkilerinin de birer yansımasıdırlar aynı zamanda. Bunu kriz ya da problem durumlarında, çocukların verdikleri tepkileri ile biz yetişkinlere aynalama yaptıklarında görebilirsiniz. 

Aslında hiçbirimiz bir sorunla karşılaştığımızda nasıl çözeceğimizle ilgili bir bilgi ya da becerilerle doğmadık. Problem çözme, çatışma yönetimi gibi beceriler yaşla beraber deneyimlenerek öğrenilen, gelişen beceriler olarak karşımıza çıkar.

Özellikle ergenlik gibi yaşlarda kimlik gelişimi için yaşadığı sorunları kendisinin çözmesi çok daha önemlidir. Ergenler problem çözme ve çatışmaları kendi başlarına halletme becerileri ve stratejilerini öğrendikçe kendilerini daha iyi ve güvenli hissedeceklerdir.

Ergenler yaş özellikleri nedeniyle olaylara karşı daha tepkisel yaklaşabilirler. Süreci tırmandıracak inatlaşmalara ya da çatışmalara girmeye daha meyillidirler. Dolayısıyla ergenlerin tepkilerini kişiselleştirmeden sakinlikle karşılayabilmek de çevresindeki yetişkinlerin dikkate alması gereken bir durumdur. Ergen, yaşın gelişimsel özellikleri nedeniyle inatlaşır, çatışır, uzatır, bu konuda süreci sağduyulu bir şekilde yönetecek kişi yetişkinin kendisidir. 

Bu tür zamanlarda sorunları çözerken, şu basamakları dikkate alabilir ve ergen çocuğunuza da şu şekilde yön verebilirsiniz:
  • Olay ya da soruna tepkisi karşısında sakin kalın ve düşünün! Siz sakin kaldıkça karşınızdaki ergen de sakinleşecektir. O an hararet yüksekse sizi mantıklı bir şekilde dinlemeyecektir. Böyle zamanlarda sizin vereceğiniz tepkiler süreci daha çok tırmandırabilir. O nedenle o an susmak, sakin kalmak altta kalmak, haddini bildirmemek olarak algılanmamalıdır. 
  • Ortam durulduktan sonra ne olduğunu anlamak için dinleyin. Tarafsızlığınızı koruyarak, kullandığı kelimelere ve ifadelere takılmadan anlatmak istediğinin altında yatanı anlamaya çalışın. 
  • Durum karşısındaki yapılabilecek seçenekleri düşünmek için ortam yaratın. Soruna değil, çözüme odaklanın .
  • Kendi yaşadığı sorun için hemen tavsiyelerde bulunmak yerine onun çözüm üretmesine ve seçeneklerden aklına yatanı uygulama sorumluluğunu almasına destek verin. 
  • Başkalarının görüş ve ihtiyaçlarına saygı gösterin. Çocuğunuzun da göstermesine yardımcı olun. 
  • Her anlattığı ya da ifade ettiğini yorumlamayın ve anlam yüklemeyin. Ergenliğin doğası gereği, duygusal süreçlerin yoğunluğu ile bazen yaşadıklarını abartılı şekilde de aktarabilirler. Eteklerindeki taşı dökerler, rahatlarlar, sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranabilirler. Bir gün sizin önceki aktarımları karşısındaki tepkiselliğinize "Yooo, öyle değildi, sen abartıyorsun"diyebilirler. Bu sizi şaşırtmasın. 
 Ergenlerin kendi başlarına iyi kararlar verebilmek ve strateji geliştirebilmeleri için daha bağımsız hareket edebilme şansları olmalıdır. 

Şu ana kadar görüştüğüm pek çok ebeveynin beklentisi olan "Kendi ayakları üzerinde durması" ancak bu şekilde oluşturulabilir. 

Louise L. Hay'in dediği bu nokta da önemlidir: 

"Ben sorunları düzeltmem, düşüncemi düzeltirim. Sonra sorunlar kendiliğinden düzelir." 

2. bölüm ile devam edeceğim. 



Problem Çözme Süreci - 2